15 Temmuz Değerlendirmesi; Liyakatın Önemi ve FETÖ Belası

 
 

Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde çok önemli bir sınav verdi. Bir grup beyni yıkanmış, akıl yoksunu insan, ülkede askeri darbe yapmaya kalkıştı. Bu kalkışmanın Türkiye’ye sayılamayacak kadar çok ve tahmin edilenden daha büyük zararları oldu. Bu zararların hepsini, hemen şimdi burada yazmaya imkan yok. Zaten konumuz da bu değil. Lakin, sadece 249 insanımızın 15 Temmuz olaylarında hayatını kaybetmiş olması bile, ülkenin ne kadar büyük bir yara aldığının göstergesidir. Bir grup aklını kiraya vermiş manyak yüzünden; 249 kişinin can vermesi, hiçbir şekilde izahı mümkün olmayan, dehşet verici bir olaydır.

FETÖ belası, neden Türkiye’nin başına geldi? Bu soruyu, enine boyuna iyice düşünüp öyle cevaplandırmak gerek. FETÖ tarzı yapılanmalar, Türkiye’de ve Dünya’da geçmişten bugüne her zaman var olmuştur ve gelecekte de var olmaya devam edecektir. Çünkü; insanın içinde doğuştan var olan ve kontrol altına alınamayınca yıkıcı bir hal alan “güç tutkusu” ve bunu besleyen “yakıcı ihtiras”, insanlık var olduğu sürece mevcudiyetini koruyacaktır. “Güce tapmak” ve “ihtiraslarının esiri olmak”, insanların iki zayıf noktasıdır ve bunlar her zaman açığa çıkmaya meyillidirler. Bu gerçeği iyi bilmek ve buna göre önlem almak çok önemlidir. İnsanların “güce tapması” ve “ihtiraslarının esiri olması” ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın engellenemez. Dünya tarihi bu tip vakalarla doludur. Engellenemez demek, bu belalar her zaman insanların canını yakacaktır manasına gelmemelidir. Burada esas olan, bu FETÖ tipi yapılanmaların büyümesini ve güçlenmesini engellemektir. Yani olayın, münferit ve lokal bir hadise şeklinde cereyan ederken tespit edilmesi ve bu aşamada gerekli önlemlerin alınarak, tüm ülkeye ve toplumun geneline sirayet edecek bir hacme ulaşmadan önlenmesidir. Sapkınlık baş gösterdiğinde; daha kişisel boyuttayken ve çok küçük bir grubu tesiri altına almışken; sapkınlığın güçlenmesine fırsat vermeden yaşam alanı yok edilmeli ve ortadan kaldırılmalıdır. Böylelikle bu tip vakaların artması ve büyümesi engellenebilir ve olası toplumsal zararlarının önüne geçilebilir.

FETÖ’nün nasıl ortaya çıktığı, nasıl bu hale geldiği, nasıl bu kadar büyük bir güce ulaştığı, niçin sapık düşüncelere yöneldiği, neden böylesine aptalca hareket ettiği ve nasıl bu kadar acımasız olabildiği konusunda bir sürü fikir ortaya atılmakta ve birçok çıkarımda bulunulmaktadır. Bu soruların her birini cevaplayabilmek için aylarca konuşulabilir ve binlerce sayfa kitap yazılabilir. Lakin bir sonuca ulaşılabilir mi? Bilinmez… Aslında, hiç bu kadar kafa patlatmaya da, bir sürü zaman harcamaya da lüzum yok. Soruyu en basit haliyle sormak gerek. “FETÖ, devletin içinde bu kadar büyük bir güce nasıl ulaştı?” İşte bu sorunun cevabını vermek kolay. Üstelik bu soruya vereceğimiz cevabın ne olduğu ve ne anlama geldiği tam manasıyla idrak edilebilirse, bir daha Türkiye’nin başına bu tip belaların gelmesi de kesinlikle önlenmiş olacaktır.

LİYAKAT… FETÖ’nün bu kadar büyük bir güce ulaşmasının tek nedeni ve sonrasında ülkeyi çok büyük bir kaosun eşiğine sürükleyerek bunca toplumsal zarara yol açmasının tek sebebi, bu ülkede liyakate değer verilmemesidir. Ne yazık ki Türkiye’de liyakat kavramı sadece lafta kalmış, pratikte kendisine uygulama sahası bulamamıştır. Liyakat kavramının içi boşaltılmış ve sadece slogan olarak söylenen bir kelime haline getirilmiştir. Anlamı ve ehemmiyeti üzerinde lafta çok durulmuş, uygulamada ise hiç kimsenin umurunda olmamıştır. Hiç kimse tarafından liyakat, öncelikli kriter olarak benimsenmemiş ve olmazsa olmazı olarak içselleştirilmemiştir. Ne kişilerin zihninde, ne de toplumsal bilinçte kendine bir yer bulamayan liyakat kavramı, değersizleştirilmiş ve itibarsızlaştırılmış bir kelime olarak varlığını sürdürür hale gelmiştir. Hatta daha da vahimi, liyakat kavramının; liyakatsizleri iş başına getirmek için, liyakatlilerin ayağını kaydırmada bir ayak oyunu olarak kullanılmaya başlanmasıdır. İşte, liyakat konusunda Türkiye’nin yüzleşmek zorunda olduğu gerçek budur.

Liyakat nedir peki? Liyakat en basit tanımıyla; “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluğu” şeklinde ifade edilebilir. Bu bağlamda liyakat; “verilen bir görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak” da tanımlanabilir veya “bir işin, layık olan kişiye yaptırılması” şeklinde de anlamlandırılabilir ya da “bir işi, en iyi yapacak kişiye vermek” olarak da dile getirebilir. Liyakat, bu ve benzeri şekillerde birçok tarifle anlatılabilir. Tarifler her ne şekilde olursa olsun, zaten toplum nezdinde liyakatin anlamı ve önemi konusunda genel bir kanaat bulunmaktadır. Türkiye’deki sıkıntı liyakatin tanımlanamaması veya anlaşılamamasından kaynaklanmamaktadır. Türkiye’deki sıkıntı, liyakatin uygulanmasında bir sistem geliştirilememiş olmasıdır. Yani soyuttan somuta geçirilememiş bir liyakat anlayışı vardır bu ülkede. Liyakat esasının, kamu personel rejiminde tatbik edilebilmesi için; işe alımlarda ve görevde yükselmelerde sistemsel hale getirilerek uygulama normlarının belirlenmesi gerekmektedir.

Aklı başında, kendisinin ve toplumun iyiliğini isteyen her insan, liyakatin ne demek olduğunu bilir ve her zaman liyakat çerçevesinde uygulamalar yapılmasını ister. İnsan doğasına uygun olan da budur. Ancak geri zekâlı, beyin özürlü, art niyetli, zihniyeti bozuk, kötü insanlar liyakatin karşısında durur ve liyakat dışı uygulamaları destekler. Günümüz Türkiye’sinde toplumsal bozulmanın çok hızlı bir şekilde cereyan ettiği ve kötü niyetli kişilerin artış gösterdiği bir gerçekse de; toplumun genelinin hala iyi niyetli olduğu ve ülkenin iyiliğini istediğini bilmek, gelecek için umut vericidir.

Türkiye’de insanlar kamu hizmetine alınırken; kişinin liyakatine bakılmamaktadır. Kamu personeli alımlarında hukuki mevzuat açısından liyakat esası ön görülmekteyse de; uygulamada liyakate yer verilmemektedir. Kısa ve net bir şekilde, toplumun her kesiminden insanın anlayabileceği bir dille ifade etmek gerekirse; Türkiye’de devlete personel alınırken kullanılan yöntem “torpil” yöntemidir. Nedir torpil? Torpil; adam kayırmacılıktır, hemşericiliktir, akrabacılıktır, partizanlıktır, menfaatçiliktir, yandaş gözetmektir, devlet kadrolarının peşkeş çekilmesidir, velhasıl akla gelebilecek daha bir sürü ahlaksızlığın ve alçaklığın adıdır. Ülkenin geleceğini yok etmek manasına gelen torpilin, toplum tarafından bu kadar içselleştirilmiş olması ve insanların geneli tarafından kabul görmesi içler acısı bir durumdur. Yıllardır uygulanan torpil mekanizması neticesinde; kamu sektörü liyakatsiz insanlar ile doldurularak, devlete çok büyük zararlar verilmiştir.

Türkiye’de kişiler, devlette göreve başlarken liyakat sistemine göre seçilmedikleri gibi, devlette yaptığı görevlerde yükselirken de liyakat sistemi uygulanmamaktadır. Torpil, görevde yükselme olayında da tüm acımasızlığıyla hâkimdir. Görevde yükselmelerde de; adam kayırmacılığı, hemşericiliği, akrabacılığı, partizanlığı, menfaatçiliği, yandaşlığı, makamları peşkeş çekmeyi ve benzeri illetleri esas alıp, liyakati hiçe sayan bir anlayış vardır. Hiç hak etmediği halde devlet kademesinde çok yüksek mevki ve makamlara gelen kişiler, ya beceriksizliklerinden ya da bağlı oldukları ihanet şebekelerinin isteklerini yerine getirdiklerinden, ülkeyi büyük zararlara uğratmakta ve memleketi kasten geri bırakmaktadırlar.

Torpil mekanizmasına hayat veren şey ise; resmi adıyla mülakat veya sözlü sınav denen uygulamalardır. Kamu görevine girmek isteyen ya da görevde yükselmeyi arzu eden kişiler, önce yazılı sınava ve gerekiyorsa uygulama sınavına tabi tutulduktan sonra mülakat veya sözlü sınavına girmektedirler. Yazılı sınav ve uygulama sınavındaki genel kabul, objektif kriterlerin uygulandığı ve Hak yenilmediği yönündedir. Lakin mülakat ve sözlü sınavlarda, tamamen sübjektif kriterlerin geçerli olduğu; Hak ve Adalet esasına dayanan hiçbir ölçütün kullanılmadığı kanısı hâkimdir. Yazılı sınavda ya da uygulama sınavında başarılı olmuş birisinin, her şeyiyle dört dörtlük olduğunu düşünmek elbette ki yanlış olur. Kişinin başarısı ölçülürken, yazılı sınavın yanında sözlü sınav ya da mülakat yapılması da gerekir. Yanlış olan sözlü sınavın yapılması değil, sözlü sınavın yapılış şeklidir.

Sözlü sınavlar, hiçbir bilimsel gerçekliğe dayanmayan yöntemlerle ve profesyonellikten tamamen uzak bir anlayışla yapılmaktadır. Oysaki günümüz dünyasında, işe eleman alımı konusunda çok ileri seviyede akademik çalışmalar yapılmakta ve iş hayatında çok güzel uygulama örnekleri gerçekleştirilmektedir. Kariyer planlaması, artık bilimsel bir çalışma alanı olarak görülmekte ve bu konuda akademik camia ile iş dünyasının birlikteliği sayesinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Doğru iş için doğru kişinin seçilmesi ve yine doğru pozisyona doğru kişinin yükseltilmesi; hem o işin en etkin şekilde yapılmasını sağlar, hem de kişi en iyi şekilde değerlendirilmiş olur. Bir ülkenin insan kaynağının, en etkin ve en verimli biçimde değerlendirilmesi, o ülke için en büyük kazanımdır. İnsan kaynaklarını heba eden bir ülkenin geleceği karanlıktır ve böyle bir toplumun huzur bulması da mümkün değildir.

Türkiye’de uygulanan sözlü sınav sisteminde; insan kaynakları alanında işe alım ve kariyer planlaması konusunda uzman kişiler görev almazken, konu ile alakasız bürokratlardan oluşturulan göstermelik sınav komisyonları tarafından işler yürütülmektedir. İnsan psikolojisini analiz edebilecek; kişinin davranışlarından, konuşmalarından, hal ve hareketlerinden çıkarım yapabilecek; psikiyatrist, psikolog, sosyolog, davranış bilimci, insan kaynakları uzmanı ve benzeri yetkin kişilerin görev almadığı sözlü sınav ve mülakatlar, objektiflikten ve hakkaniyetten uzak bir şekilde gerçekleştirilmektedir. İşe alım ya da görevde yükselme için yapılan sözlü sınavlarda, uzman ve yetkin kişiler yer almadığı gibi, kullanılan prosedür ve yöntemler de baştan savma ve içi boş düzenlemelerden ibaret olup, hiçbir bilimselliği ve tutarlılığı olmayan şeylerdir.

Sözlü sınav ve mülakatlarda yaşanan gerçekler, komediden ibarettir. Bu saçmalıkların hepsini burada yazmak mümkün olmamakla beraber, bir iki örnek vermeden de geçmek olmaz. Örneğin; Türkiye’de yapılan birçok sözlü sınavın sadece 1 ya da 2 dakika sürdüğü herkesin malumudur. Bir sınav komisyonunun, bir günde yüzlerce adayı sözlü sınava tabi tuttuğu ve adaylara saçma sapan alakasız soruların sorulduğu, bazı sözlü sınav sonuçlarının birkaç günde açıklanırken bazılarının sonuçlarının açıklanmasının aylarca sürdüğü acı bir gerçektir. Görev yaptığı kurumun yazı işlerinden sorumlu bir bürokratının, 2 dakika içerisinde, adaya ismini ve memleketini sorarak değerlendirmeye tabi tuttuğu bir sözlü sınav sürecinde, işe alınacak ya da görevde yükseltilecek kişiyle aslında dalga geçildiği, insanlık şeref ve onuruyla oynandığı ortada değil midir? Hatta işe alınacak ya da görevde yükseltilecek kişilerin listeleri, sözlü sınav ve mülakat yapılmadan çok daha önce hazırlandığından, sözlü sınav ve mülakatların sırf formalite olarak yapıldığı da bilinmektedir. Sözlü sınav veya mülakat aşamasında; perde arkasında çok büyük kavgaların yaşandığı, “senin adamın mı kazanacak, benim adamım mı kazanacak kavgasının” ayyuka çıktığı, hararetli kulis faaliyetlerinin yapıldığı ve isim listelerinin havada uçuştuğu gerçeği, Türkiye için olağan bir durum olarak görülmektedir.

İşte FETÖ, devletin bu zayıf noktasını kullanarak yıllarca beslenmiş, semirmiş ve Türkiye’nin başına bela olmuştur. Türkiye’de liyakat sistemi kurulamadığından, kamu personeli alımında Hak ve Adalet esasları çerçevesinde bir uygulama gerçekleştirilemediğinden; FETÖ gibi sapık, vatan haini, küresel işbirlikçi, kana susamış teröristler; devleti ele geçirmeye çalışmışlardır. İstedikleri seviyeye gelemeseler de, bu yolda bayağı aşama kaydetmişlerdir. Uzunca bir süre devlete hep kendi adamlarını doldurmuşlar, kendi cemaatleri dışından olanların devlete girmesini engellemeye çalışmışlardır. Kendi sapık hedeflerine ulaşmak için önemli gördükleri pozisyonlara büyük ehemmiyet vermişler ve buralara sadece ve sadece kendi adamlarını sokmaya çalışmışlardır. Aynı şekilde devletin içindeki görevde yükselmelere de el atmışlar ve sadece kendilerinden olan insanların yükselmesini sağlayarak başkalarının sürekli önünü kesmişlerdir. Bunları gerçekleştirirken de her türlü alçaklığı ve ahlaksızlığı sergilemekten geri durmamışlardır. FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimiyle; kötü niyetli kişilerin profesyonel bir çalışmayla, liyakate dayanmayan kamu personeli rejiminin açıklarını kullanarak, nasıl bir kaos üretilebileceğinin çok net bir örneğini ortaya koymuştur. Liyakati esas almak yerine; adam kayırmacılığı, hemşericiliği, akrabacılığı, partizanlığı, menfaatçiliği, yandaşlığı ve benzeri illetleri esas alan ahlaksız siyasetçiler, bürokratlar ve bunlara çanak tutan tüm akıl yoksunu zavallılar, kendi küçük çıkarları peşinde koşarken, Türkiye’yi ne kadar büyük bir felaketin içine soktuklarını idrak edememişlerdir.

Devlete personel alımında ve personelin görevde yükseltilmesinde liyakat sistemi uygulanıyor olsaydı, FETÖ hiçbir zaman bu ülkede operasyon yapabilecek güce ulaşamazdı. Türkiye’de 17 – 25 Aralık olaylarının yaşanması da, 15 Temmuz darbe girişiminin yapılması da; ülkede liyakat sisteminin olmamasından kaynaklanmaktadır. Liyakat sisteminin olmamasından faydalanarak, devlete büyük bir çoğunlukla kendi adamlarını dolduran ve yine sadece kendi adamlarının devlet kademesinde yükselmesini sağlayan FETÖ, devleti kontrol edebilecek güce ulaştığını sanarak 17 – 25 Aralık olaylarını ve 15 Temmuz kalkışmasını gerçekleştirmiştir. Güçlükle savuşturulan ve ne yazık ki Türkiye’ye çok büyük zarar veren bu hadiselerden gereken dersler çıkarılabilmiştir acaba?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne, hatta Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminden itibaren, ölümcül bir virüs olarak devlete ve topluma sirayet etmiş olan torpil hastalığı, içten içe ülkeyi kemirmekte ve zayıf düşürmektedir. Kimilerinin bilerek, isteyerek ve severek; kimilerinin tiksinerek ama mecburen dahil olduğu torpil mekanizması, devlet yapısını yozlaştırırken, toplumun ruhsal çöküntüye uğramasını; kişiliksiz ve karaktersiz bireylerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Manevi değerlerin hızla dejenere olmasına ve ahlaki yozlaşmanın artmasına yol açan ve bunun sonucunda maneviyattan yoksun, ahlaksız bir toplumun oluşmasında büyük bir etken olarak görülen torpil mekanizması, halk nazarında, ısrarla peşinden koşulması gereken sosyal bir gerçeklik olarak kabul edilmektedir. Türk halkının, artık neredeyse genlerine işleyen torpilin önüne geçilmesi, bu toplumun geleceği açısından çok önemlidir.

Herkesin, her zaman kullandığı bir tabir vardır: “Sivrisinekleri öldürmekle uğraşma, bataklığı kurut!” diye. Çok doğru bir söz. Bataklık kurutulmadığı müddetçe ne kadar sivrisinek öldürülürse öldürülsün, sivrisinekler hiçbir zaman bitmeyecektir. İşin kaynağına inmek ve çözümü orada aramak gerekir. Kaynağa inmeden çözüm üretmeye çalışmak ve bir çözüm bulduğunu sanarak bunu uygulamaya çalışmak, zaman kaybından başka bir şey değildir. Kötü bir olayın sonuçlarına odaklanıp, sadece bu sonuçların olumsuz etkilerini bertaraf etmeye çalışmak, hiçbir zaman için kesin ve kalıcı bir çözüm değildir. Esas olan kötü olayın nedenlerini bulup, bu nedenleri ortadan kaldıracak çözümleri ortaya koymaktır. İşte; ancak o zaman kesin ve kalıcı bir çözüm üretilmiş olur.

FETÖ, sivrisinektir. Hak ve Adaleti esas almayan, Liyakat sisteminin uygulanmadığı bir kamu personeli politikası ise bataklıdır. Kamu personelinin işe alınmasında ve görevde yükseltilmesinde liyakat sistemi uygulanmadığı müddetçe, bataklık sivrisinek üretmeye devam edecektir. Mevcut sivrisinekleri öldürdükçe, yeni sivrisinekler ortaya çıkacak ve bu kirli oyun böylece sürüp gidecektir. Sivrisineklerle uğraşmak; bu devletin ve bu milletin enerjisini boşa harcamak, ülkenin geleceğini hiçe saymak demektir. Liyakat sistemi hayata geçirilerek; kişiliği oturmuş ve karakteri sağlam bireyler; mutlu, huzurlu ve iç barışını sağlamış bir toplum; büyük, güçlü ve geleceğe güvenle bakan bir ülke inşa edilebilir. Liyakat sistemi; devletin yapısına ve milletin maneviyatına doğrudan etkisiyle ve ülkenin her noktasına dolaylı yollardan nüfuz etmesiyle, Hak ve Adaletin tesis edilmesinde çok büyük bir öneme sahiptir.

Bu nedenledir ki, yeni FETÖ’lerin ortaya çıkmaması için, Türkiye’nin daha güzel yarınlara güvenli bir şekilde ulaştırılabilmesi için, liyakat sistemi acilen ve hiç gecikmeden, hemen uygulanmaya başlanmalıdır.

Bülent Köse, 15/11/2017, İstanbul